22 Ocak 2013 Salı

HAYDİ KALK AYAĞA!


2012-13 SEZON BAŞI YAZISIDIR

Haydi kalk ayağa


Beşiktaş bir yandan geride kalan yıllardan miras maddi sorunlarla boğuşurken diğer yandan kısıtlı imkanlarla yeni sezonu için iyi bir kadro oluşturma gayreti içinde.
Yaşı kemale erenler bilir benzer (Belki de daha ağır) bir manzara 80’li yılların başında vardı. O dönemde Erdoğan Demirören’in maddi katkılarının yanı sıra Rahmetli Mehmet Üstünkaya’nın kararlı bir şekilde öz kaynak düzenine yönelmesiyle işler rayına girmişti. Üstünkaya’nın ardından gelen Seba da aynı sistemi sürdürmüş ve Kartal, tarihinin en başarılı dönemlerini yaşamıştı.
Yıllar sonra iyi günler bitti ve Beşiktaş bir kez daha yere düştü, şimdi tekrar ayağa kalkması gerekiyor.
Samet Aybaba ile gençlere önem verecek bir strateji üzerinde anlaşmış olmak olumlu bir gelişme. Hedeflerden çok uzaklaşmadan bir yeniden yapılanma mümkün olabilir. Sonucunda çok para harcamak her zaman iyi takım yapmak anlamına gelmeyebiliyor. Örneğin Beşiktaş’ın çifte kupa alan kadrosu geçen sezonu boş geçiren kadrosunun dörtte bir fiyatına kurulmuştu.
Burada önemli olan bu zor şartlarda camiayı motive edip bir sinerji yakalamak. Doğru çözümlerle camia harekete geçirilir ve saha sonuçları da insanların umutlarını arttırırsa herkesin işe dört elle sarılması sağlanabilir.
Bu nedenle Beşiktaş ailesinin patronu Fikret Orman ile takımın patronu Samet Aybaba ince eleyip sık dokumalı ve iki kez hata yapma lükslerinin olmadığını bilmeliler.
Beşiktaş büyük taştır, yaşadığı sorunlar ne kadar büyük olursa olsun hepsini bir şekilde yenecektir. Yeter ki camia topyekün harekete geçsin. Henüz bu sağlanmış değil.
Herkes, her şeyi yönetimden daha doğrusu üç yöneticiden bekliyor. Üç, dört kişi yetmez. Camia ayaklanmalı, herkes işin bir ucundan tutmalı..
Asi Ruh şarkısı yol gösterici olmalı;
Bilge bir kuş gökyüzünde,
Bak ne diyor son sözünde; yıkılma öyle…
Haydi kalk ayağa yürü güneşe.



HOLİGAN NE İSTER?

Holigan ne ister?YAZIP söylediklerinizle ya küfür etmesi ya da sizi övmesi için bir fırsat vereceksiniz, bunu ister holigan.
Her yazıyı satır satır okumaları, her konuşmayı pür dikkat dinlemeleri bundandır.
Kaşkol renkleri farklı olsa da özleri hep aynıdır.
Aynı kaos ırmağından beslenirler.
Peki çaresiz miyiz holigana karşı? Asla!
Kulüp yöneticileri ve teknik adamların "Benim holiganım iyidir" zihniyetinden kurtulmaları yeter bu savaşı kazanmamız için.
Yöneticiler sahiplenmekten vazgeçtikleri anda holiganlar öyle 
ya da böyle hizaya geleceklerdir. Başka çareleri yok

TARİHİ GAFLAR


Radyonun geleceği yok"
Lord Kevin - İskoçyalı fizik alimi

"Artık yeni hiçbir şey yok.İcat edilebilecek her şey icat edildi."
Charles H. Duell - Amerikan Patent Dairesi Başkanı 1899

"Denizaltıların savaşta ne ise yarayabileceğini anlayamadım.En fazlasından mürettebatın boğularak ölmesine sebep olabilir."
H. G. Wells - yazar 1901

"Atlar her zaman kullanılacaktır.Otomobil ise ancak geçici bir moda olabilir."
Henry Ford'un kredi talebi üzerine otomotiv sektörünün geleceği konusunda ekspertiz veren bir banka müdürü 1903

"Uçaklar hoş oyuncaklar.Ama askeri bir değerleri yok."
Mareşal Ferdinand Foch, I.Dünya Savası'nda Fransız Orduları Başkomutanı 1911

"Artistlerin konuşmalarını kim duymak ister ki?"
Harry M. Warner, film endüstrisi yöneticisi.O sıralarda yeni icat edilen sesli film hakkında 1927

"Televizyon en geç altı ay içinde piyasadan silinecektir.İnsanlar her aksam böyle bir kutuya bakmak istemez."
Daryik F. Zanuck - Twenty Century Fox'un baskani 1944

"Bilgisayarlar gelecekte belki sadece 1,5 ton ağırlığında olacaklar."
Popular Mechanics Dergisi - 1949

"Sound'larını beğenmedim,ayrıca gitar gruplarının modası geçti."
Decca Record Plak Firmasının bir yöneticisi.
Beatles'lar hakkında - 1962

"İnsanların büyük çoğunluğu için tutun tüketimi gayet sıhhi bir şeydir."
Doktor Ian G. McDonald, Operator - 1963

"İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için herhangi bir neden göremiyorum."
Kenneth Olsen, Digital Equipment Corp.'un (bir
bilgisayar firması) başkanı - 1977

19 Ocak 2013 Cumartesi

PARA, ŞİKE, İŞTE FUTBOL İŞTE

LALE ORTA'NIN, "ŞIKENIN AYAK IZLERI" BAŞLIKLI AKADEMIK ÇALIŞMASI 50 YILDIR BU ILLETLE UĞRAŞTIĞIMIZIN KANITIDIR. BAZEN FEDERASYON BAŞKANI, BAZEN DEVLET RESMEN ŞIKE YAPILDIĞINI ITIRAF ETTI. ANCAK YINE DE BIR ŞEY DÜZELMEDI

Okan Üniversitesi'nden Lale Orta'nın "Şike'nin ayak izleri" başlıklı akademik çalışması bu ahlaksızlıkla yaklaşık 50 yıldır uğraştığımızı kanıtlıyor. O dönemde gazete sayfalarına yansıyanları okudukça hiç şaşırmıyorum nedense. Manzara hep aynı. Şike yapan küçükleri asıp kesmişiz, iş büyüklere gelince kulağımızın üstüne yatmışız. Sıkışınca TBMM'yi yardıma çağırmışız, yerine göre futbol topu mahkeme koridorlarında yuvarlanmış. Varlığını neredeyse herkesin kabul ettiği şikeyi görmezden gelmeye çalışmışız ne hikmetse. Bu arada korkumuz da hep a ynıymış: UEFA ceza verir mi?
 50 YILDIR AYNI YERDEYİZ!
Dün ve bugün çok şey aynı aslında. Misal miting yapan kulüpler o dönemde de varmış, kuru gürültüyle ortalığı karıştırmaya çalışmışlar. Şike ihbarcıları bin pişman olmuş, tehdit almışlar, kimileri bıçaklanmış ve itiraflarını da ihbarlarını da geri çekmişler.
Garip çelişkiler de yaşanmış yakın tarihte. Örneğin 'teşvik primi normal' diyenler, o silah kendilerine dönünce yerlerinden fırlayıp sahaya dalmışlar.
Üstelik bazıları tanıdık isimler ve bugünkü şike davasında da adları geçiyor.
Ne garip değil mi?
Tarihe bak, bugünü gör!
Uzun sözün kısası 50 yıldır hiç değişmemişiz vesselam. Şikemiz de değişmemiş, şikeyle mücadele 'edememe' tarzımız da!
Mesela köşeye sıkışıp şikeyi ceza hukukuna havale etmeye çalışırken hep başımıza iş almışız.
Futbol hukukunun uygulanmasını söyleyenlerin sesleri ise biraz kısık kalmış nedense.
Spor hukuku mu, ceza hukuku mu diye özetleyeceğimiz bu çatışma da yaklaşık 50 yıllık bir tarihe sahip özetle.

POLAT'TAN CAMBAZ TAKTİĞİ
Bir başka ilginç nokta ise Fenerbahçe'nin o dönemlerde de herkesin kendisine karşı birlik olduğu politikası üzerinden savunmalar yapması. Ve daha önemlisi o yıllardaki başkan Ali Şen'in en küçük bir açıklamaya dayanarak "Gençlerbirliği küme düşürülmelidir" diyebilmesidir.
Demek ki ele başka, bize başka hikayesi de yıllardır hep aynı minval üzere seyretmiş bu alemde.
Bunun izahı bu.
Bu arada kişilerin yer aldıkları saflara göre görüşleri de değişmiş.
Misal Adnan Polat, Zalad'ın yiyeceği gollerin kılıfını hazırlamak adına Beşiktaş-G.Birliği karşılaşmasında 'şike olacağı' ihbarını yaparken Galatasaray 8-0 kazanıp şampiyon olunca aniden dilini yutmuş!

AYDINLAR FENERBAHÇE'Yİ NASIL SAVUNMUŞ?
Adnan Polat'ın Fenerbahçe'ye karşı yaptığı şike suçlamalarına ise sarı-lacivertli kulüp adına kim cevap vermiş bilin bakalım?
Ben söyleyeyim Mehmet Ali Aydınlar… Aziz Yıldırım, şike konusuna devletin el koymasını söylemiş ve bu sözleri tepki almış… Malum 3 Temmuz'da devlet olaya el koydu, acaba Aziz başkan "Devlet el koysun" derken tam olarak bunu mu kastetmişti!
Dedim ya 50 yıldır şike denilen rezaletle bir şekilde muhatap olmuşuz ve her seferinde yüzümüze gözümüze bulaştırmışız. Herkes zevahiri kurtarmaya çalışmış, duruma göre konuşmuş, yarın ne olacağını hiç düşünmemiş, dün söylediğini bugün inkar etmiş...
Lütfen bu satırları dikkatlice okuyun; şikenin ayak izlerini takip edin ve en sonunda o dönemin tapelerine konu olan Ali Fevzi Bir'in sözlerine kulak verin, bakın bakalım, haklı mı, haksız mı? Şimdi gelin isterseniz Lale hocanın çalışmasına bir göz atalım ve "Şike tarihimizi" şöyle bir hatırlayalım.
28.01.1964: Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak, "60 ilde oynanan lig karşılaşmaları hakkında pek çok söylenti var" dedi.
15.05.1964: Devlet Bakanı Malik Yolaç, "Şike olayına girişen kulüpleri yakaladığımız takdirde kapatacağız" dedi.
28.05.1964: Kasımpaşa 6 futbolcusunu, Karşıyaka maçından önce para aldıkları iddiası ile ihbar etti.

15 FUTBOLCUYA 31 YIL CEZA! 30.06.1964:
15 Kasımpaşalı futbolcuya 31 yıl ceza verildi. …Karşıyaka'nın yaptığı mitingde ağır hücumlara uğrayan Devlet Bakanı Malik Yolaç, "Dosya kapandı" dedi. Federasyon, Karşıyaka'nın küme düştüğünü resmen açıkladı.
30.03.1966: "Karşıyaka mahkemeyi kazandı."
01.04.1966: Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak, "Danıştay kararından sonra diğer kulüpler de hak iddia ediyorlar" dedi. Küme düşen Altınordu, Beyoğluspor ve Kasımpaşa kulüpleri de haklarının geri verilmesini istediler.
30.05.1967: Şike olayları
Meclis'e getirildi..
09.05.1968: Vefa, Feriköy ve Ankaragücü yöneticileri, "Şike var, fakat ispat imkansız" dedi.
Feriköy Başkanı "Maçlarda şike olduğunu 10 yaşındaki çocuklar bile anlar" dedi.
27.04.1976: Türkiye'de şike kol gezerken İtalya'da Lazio kanaatle küme düşürülüyor.
28.06.1976: Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Polat, önümüzdeki yıl şikenin önlenmesi için yeminli bir komisyon kuracaklarını açıkladı.
02.06.1978: Parlamenterler soruyor: Futbol topunun içine para mı, yetenek mi koyacağız?

ŞİKE İHBARCISI BIÇAKLANDI!
Futbol Federasyonu Başkanı Kemal Ulusu, "Hakemler ve kulüpler içinde şike yapanlar var ancak bunları ispat edemiyoruz" dedi. 13.02.1985: Ulusu, "Kulüplere ve hakemlere, aracıları ben yollayacağım.
Sonra suçüstü yaptıracağım" dedi.
11.05.1985: Ertuğrul Dilek: Şike olaylarının önüne geçilemiyor.
31.05.1984: Futbol Federasyonu Başkanı
Yılmaz Tokatlı, "Bu sezon ligler namuslu bitmiştir" dedi. 1983-
1984 sezonunda hiç şike ihbarı almadıklarını söyledi.
26.04.1986: Ereğlispor'da 10 futbolcuya şike cezası verildi!
07.06.1986: Başbakan Turgut Özal, "Şike söylentilerinin önüne geçmek için puan eşitliği halinde şampiyon, iki takım arasında oynanacak bir maçla belirlensin" dedi.
31.03.1987: Gençlerbirliği'nin sahasında Bursa'ya yenilmesi, kulübü karıştırdı. Gençlerbirliği Kulübü Başkanı Cavcav, "Çirkin bir yenilgi aldık. Yenilginin sorumlusu, oynamayan birkaç futbolcu değil; onların oynamayışına seyirci kalan kişidir" dedi.
07.04.1990: Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, ligde çirkin oyunlar oynandığına değinerek, "Futbol Federasyonu'nun olaylara kayıtsız kalmaması lazım" dedi.
07.12.1990: Şike ihbarcısı bıçaklandı. Tahkim Kurulu'nun soruşturması sırasında Adana Demirspor'un şike yaptığını söyleyen kulübün eski basın sözcüsü İsmet Çakmak evinin önünde bıçaklı saldırıya uğradı.

BİZİ DÜŞÜREMEZLER!
10.01.1991: Boluspor Kulübü Başkanı Yılmaz Becikoğlu, "Federasyon, Boluspor'u küme düşürme kararını zor alır" dedi.
08.02.1991: Amaç'tan UEFA uyarısı.. Tahkim Kurulu Başkanı
Ekrem Amaç, Malatyaspor'un şike davası ile ilgili olarak UEFA'ya başvurmasının ciddi sorunlar yaratabileceğini söyledi.
20.12.1991: Şike parasını devlet ödedi. Futbol kamuoyunu uzun süre meşgul eden ve Malatyaspor'u 'mağdur ettiği' ileri sürülen şike davasında, sarı-kırmızılı kulübe ödenen 3 milyar liralık tazminatın 2 milyarının Türk Sporunu Teşvik Fonu'ndan karşılandığı ortaya çıktı.
21.12.1991: Şike tazminatı olarak Malatyaspor'a, Futbol Federasyonu tarafından, Türk Sporunu Teşvik Fonu'ndan 2 milyar lira ödenmesi üzerine, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Yılmaz, federasyonun Spor-
Toto ve Spor Loto'dan alacağı olan 1 milyar 700 milyon liraya el koydurdu.
26.03.1993: Polat: Türkiye'de şike var… Galatasaray Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat "Federasyon iflas etti. Hakemler tarafsız değil. Naklen yayınlar zararlı" dedi.
27.03.1993: Polat'a büyük tepki… Fenerbahçe'nin yatırımlardan sorumlu yönetim Kurulu üyesi Mehmet Ali Aydınlar, Adnan Polat'ı ispata davet etti.

"POLAT BU LEKEYİ ÖMÜR BOYU TAŞIYACAK"
01.06.1993: Beşiktaş'tan şike suçlaması.. Beşiktaş Asbaşkanı Recep Yazıcı, "Şampiyonluğa kimin leke düşürdüğü ortadadır. Zalad'ın yediği goller şikenin en büyük kanıtıdır. Türk futbolu adına utanıyorum" dedi.
Yönetici Yüksel Ülken de "Adnan Polat bu lekeyi ömrü boyunca taşıyacak" diye konuştu.
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Erdem: İlk iş olarak şike, doping ve spor mafyası ile uğraşacağım.
Türk sporunda bazı karanlık güçler var. Bugüne kadar pek çok maç satın alındı. Halen alınıyor.
27.06.1993: Ankaragücü-G.Saray'a soruşturma… Futbol Federasyonu, Beşiktaş kulübünün başvurusu üzerine geçen sezonun son haftasında oynanan Ankaragücü-Galatasaray maçı ile ilgili olarak bir Tahkik Komisyonu oluşturdu.
16.07.1993: Şike Tahkik Kurulu Ankaragücü-Galatasaray maçı hakkında karar veremedi. Ankaragücü kulübünün ve kaleci Zalad'ın Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunması ve yeterli delil toplanamaması nedeniyle toplantıyı erteledi.1
29.03.1994: Teşvik primi normal… Fenerbahçe Futbol Şube Sorumlusu Erol User, teşvik primine kesinlikle karşı olmadığını söyledi.
03.04.1994: Teşvik primi iddiası… Fenerbahçeli yöneticiler, 2-0'lık Bursaspor galibiyetinden sonra kulaklarına teşvik primi dedikodularının geldiğini söylerlerken, Teknik Menajer Cemil Turan maç sırasında yedek kulübesinden fırladı ve "2-0 mağluplar hâlâ saldırıyorlar.Bunlara kesin para gitmiş" diye bağırdı.
30.04.1994: Şikeye devlet yumruğu… Türk futbolunun yıllardır başını ağrıtan şike olayına Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Erdem el koydu ve 1994-1995 sezonundan itibaren İtalya ve Fransa modelinin yürürlüğe gireceğini, kanaate dayanarak şike kararı verileceğini açıkladı.
07.04.1995: Evet, maçı sattık… Palandökenspor'a 35-0 yenilen Ağırbakımspor'un başkanı Tan, futbolcularının şike yaptığını açıkladı.
19.04.1995: Şike çocuklara bulaştı… Tahkik Kurulu, İstanbul 14-16 Yaş Ligi'nde Ortaçeşme ile Soğuksu arasında oynanan karşılaşmada iki takım oyuncularının şike yaptığını tespit etti… 20.04.1996: Fenerbahçe Başkanı
Ali Şen: Bize karşı herkesin birlik olduğunu aylar önce gündeme getirdik. Gençlerbirliği Asbaşkanı Tarık Sarıoğlu yenilgiye rağmen oyuncularına prim verdiklerini söylemektedir. Şimdi federasyonun ne yapacağını merakla bekliyorum. UEFA kurallarına göre Gençlerbirliği küme düşer, Trabzonspor ile oynadığı maç da geçersiz sayılır.
Kocaelispor Başkanı Sefa Sirmen:
Aziz Yıldırım'ın sözlerine çok şaşırarak, "Bizim aldığımızı söylemeniz çok ahlaksızca. Acaba siz böyle mi maç kazanıyorsunuz" dedi.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ise maçtan sonra Sefa Sirmen'e, "Galatasaray'dan teşvik primi aldığınız söylentileri var, ne diyorsunuz?" diye sorduğunu "Hayır" cevabını alınca da konunun kapandığını söyledi.
MURAT'A 100 BİN DOLAR
Şekerspor-Fenerbahçe maçı öncesi Şekerspor kalecisi Murat'a şike teklif edildiği iddiası Ankara'yı karıştırdı. 100 bin dolar karşılığında Murat'a şike teklif ettiği öne sürülen Menajer Özcan Üstüntaş ile Ufuk Gezeroğlu, Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alındı.
Üstüntaş verdiği ifade de şike teklif ettiğini kabullendi ve Gezeroğlu'nun isteği üzerine bu girişimi yaptığını bildirdi.
 14.02.2002: Futbolda şikeye savcılık el koydu… Susurluk Davası hükümlülerinden Ali Fevzi Bir'in adının karıştığı futbolda şike çetesi ile ilgili soruşturmayı Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı yürütecek.
"HERKESİN TELEFONU DİNLENİRSE LİG BİTMEZ!" 19.02.2002: Kaçtığı Milano'da Milliyet'e çarpıcı açıklamalarda bulunan Ali Fevzi Bir, "Herkesin telefonu dinlense liglerin ertelenmesi gerekir, Türkiye de Dünya Kupası finallerine gidemez" diyerek şöyle konuştu: Benim kayıtta bulunan konuşmalarımın benzerlerini yapmayan bir tane adam varsa söylesin.
05.03.2002: Küme düşme kalkabilir… UEFA Tahkim Kurulu Üyesi Bıçakçı, mahkemede şikenin kanıtlanması halinde küme düşmenin kaldırılabileceğini söyledi. Futbol Federasyonu ise "Mahkeme çeteyi soruşturuyor. Şike hakkında karar veremez, tamamen bizim yetkimizdedir" dedi.
01.12.2006: Asker el koysun demekten farksız. Bakan Mehmet Ali Şahin, Aziz Yıldırım'ın, "Devlet şike iddialarına el koysun" şeklindeki sözleri için ilginç bir değerlendirme yaptı, "Bu asker el koysun demekten farksız" dedi. Evet işte size şike tarihimizin kısa bir özeti.
Aylardır, biz bu ahlaksızlıkla savaşmayı bir türlü öğrenemedik diyorum, yaygara kopararak, 'spor hukukuyla ceza hukukunu karıştırarak işleri arap saçına çevriyoruz' diyorum. Şimdi söyleyin; haksız mıyım?

17 Ocak 2013 Perşembe

İNSANLIK ANDI





Milattan dokuz yüz yıl önce insanlar bir tapınağa aşağıdaki yazıyı asarlar. Sonra sıraya girip okur ve birbirlerine sarılıp bayramlarını kutlarlar... İçinde hepimizin çok kez duyduğu neler var neler? Bir çok düşünürün de bu yazıdan ilham aldığını düşünmemiz pek yanlış olmaz.

Işte o yazı:
Gürültü, patırtının ortasında sessizce, sukünetle dolaş; sessizliğin içinde huzur var. Sakın unutma bunu.
Herkesle dost olmaya çalış.
Sana bir kötülük yapıldığında vereceğin en iyi karşılık unutmak olsun.
Bağışla ve unut...
Ama kimseye teslim olma.
İçten ol...
Telaşsız anlat...
Kısa, açık ve net konuş...
Başkalarına da kulak ver...
Aptal ve cahil olduklarında bile dinle onları; çünkü, dünyada herkesin bir hikayesi vardır.
Yalnız yaptığın planların değil başarılarının da tadını çıkar.
Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen. Hayattaki dayanağın işindir, unutma... Sevebileceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın... İşini öyle seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinde de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.
Olduğun gibi görün...
Ve göründüğün gibi ol...
Sevmiyorsan eğer...
Sever gibi yapma...
Çevrene tanıdıklarına önerilerde bulun fakat asla hükmetmeye kalkma...
İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki insanlığın sevgi konusunda yüzyıllardır öğrenebildiği, bir kumsaldaki kum taneciği bile değildir.
Aşka sakın burun kıvırma...
Aşk nedir?
Çöl ortasındaki yemyeşil bahçedir... O bahçeye bakmayı hak etmiş bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli ilgiye, yardıma, bakıma, sevgiye ihtiyacı olduğunu da unutma.
Hayatta kaybedebilirsin...
Kaybetmeyi ahlaksızca bir kazanca tercih et.
Birincinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki; o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.
Yıllar geçiyor, geçecek...
Yılların geçmesine öfkelenme.
..
Gençliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme...
Rüzgarın yönünü değiştiremiyorsan yelkenlerine rüzgara göre ayarla.
Çünkü; dünya senin karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana yanaştırıp yanaştırmadığınla ilgilenir.
Ara-sıra kendini tutamayabilirsin...
Yüreğini isyana kaptırabilirsin...
Fakat unutma; evreni yargılamak imkansızdır.
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.
Annenin seni doğurduğu saatleri hatırlıyor musun?
Sen ağlarken herkes sevinçle gülüyordu...
Öyle bir ömür geçir ki, sen öldüğünde herkes ağlasın.
Sabırlı, sevecen ol...
Erdemini yitirme...
Eninde, sonunda sahip olduğun tek servet yine kendinsin.
Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.

(Xsentos İsa’dan önce 9. Yüzyıl...)

16 Ocak 2013 Çarşamba

ABORJİN DUASI

Her şey yeterli olsun…

Seni ayakta tutmaya yetecek kadar
Güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana
Yetecek kadar güneş diliyorum
Güneşi daha çok sevmene
Yetecek kadar  yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar
Mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi
Algılamana yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar
Kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene
Yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son “Elveda”yı atlatmana yetecek kadar.
“Merhaba” diliyorum…



KALEMİM SİYAH BEYAZ!






25 Mayıs 2003’te oynanan Beşiktaş-Galatasaray maçından bir hafta once yazılmıştır.


Kalemim Siyah-Beyaz



Artık tarafsız bir spor yazarı değilim! Bunun sebebi de,  yıllardır bu işi yapmalarına rağmen, en hayati konularda, en açık haksızlıklar da bile, G.Saray’ı savunma telaşına düşen bazı yorumculardır...
Türk futbolunun temeline dinamit koyan PFDK’nın adaletsiz kararını bile savunacak kadar gözlerini karartmış bazı G.Saraylı yazarlardır...
Öyleyse biz enayimiz ki, 20 yıldır kimseye saldırmadan, DOĞRUSU NEYSE onu yazmaya çalışıyoruz...
Bir zamanlar Süleyman Seba’nın dediği gibi Beşiktaş’ı yazanlar hep doğrucu Davut olmak zorundalar mı!
G.Saraylı bazı dostalarımız, Hagi’yi canla-başla savundular... Biz Beşiktaş’ı yazanlar olarak, ligdeki ilk maçında İstanbulspor’a karşı oyuna girer girmez haksız yere kırmızı kart gördüğü zaman  bile Pascal’ı savunamadık...
Arif uydurma penaltılarla herkesi uyuttu, G.Saray’ı yazanların bazıları onu sürekli, canla-başla savundular.
Biz bu tür arayışa giren Beşiktaşlı futbolcuları, “Kendini yere atacağına gol atmaya çalışsana kardeşim” diye eleştirdik.
Bazı G.Saraylı dostlar, Sarı-Kırmızılı takım lehine olan hiçbir hakem hatasını görmediler, aleyhine olanlar için ise kıyameti kopardılar....
Biz doğruyu aradık. HAKEM HAKLIYSA, Beşiktaş’ın aleyhine de olsa, lehine de olsa bunu gündeme getirdik...
İtiraf ediyorum, hata yaptık! Bu kadar taraflı arasında tarafsız kalmak, DOĞRUYU ARAYANLARA haksızlık yapmaktır! En azından ben kendi adıma böyle düşünüyorum.
BU LİG BİTENE kadar kalemim Siyah-Beyaz.
Bunu hava atmak için değil OKURA OLAN SAYGIMDAN yazıyorum. Beni okuyan bir kişi bile varsa ona olan saygımdan...
Bilinsin ki artık maçları da, olayları da Siyah-Beyaz bir gözlükle izleyeceğim...
Yıllarca “Beşiktaş’ın haklarını savunmak gibi bir misyonumuz yok, biz spor yazarıyız” dedim...
Yanılmışım...
Bu ülkede birileri, bazı takımların çıkarlarını korumayı misyon edinmişlerse, biz sessiz kaldığımız için MEYDAN ONLARA kalıyorsa, bizim doğruyu arayışımız, onları cesaretlendiriyorsa demek ki yanlış yoldayız...
Bundan böyle Beşiktaş lehine olan hakem hatalarını GÖRMEM, duymam, yazmam...
Aleyhine olan hatalarda ise KIYAMETİ KOPARIRIM...
Tıpkı bazı tarafsız (!) G.Saraylı yazarların yaptığı gibi...
Ha unutmadan!. Hiç kimsenin bunu eleştirmeye hakkı yoktur, bir tek Hakkı Yalçın hariç.. Çünkü, o G.Saraylı olmasına rağmen, G.Saray’ın yıllarca bu bozuk düzenin meyvelerini topladığını avazı çıktığı kadar haykırıyor... Doğruyu savunurken, kendi tuttuğu takımın çıkarlarını koruma telaşına düşmüyor.
Eğer bir çok Hakkı Yalçın olsaydı, TARAFSIZ KALMAK ŞEREFİMİZ olurdu.
Maalesef bir tane var..
Görüldüğü gibi o da yetmiyor bu kokuşmuş düzeni temizlemeye.
Öyleyse bizim kararımız doğrudur.
Bundan böyle tarafız.

Sporda dürüstlüğün simgesi olan Beşiktaş’tan yana...

15 Ocak 2013 Salı

EĞER


  • Eğer bütün etrafındakiler panik icine dustugu ve bunun sebebini senden bildikleri zaman eğer sen kafanı dik tutabilir ve itidalini kaybetmezsen...

  • Eğer herkes sana guvenmezken sen kendine güvenebilir, ve onların güvenmemesini de haklı görürsen. 

  • Eğer beklemesini bilir ve beklemekten yorulmazsan... 

  • Veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla is görmezsen... 

  • Yahut senden nefret edilir de, kendini nefrete kaptırmazsan... 

  • Butun bunlarla beraber ne çok iyi, ne de cok akıllı görünmezsen... 

  • Eğer hayal kurabilir ve hayallerine esir olmazsan... 

  • Eger düşünebilip de düşüncelerini gaye edinirsen... 

  • Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen...

  • Eger ağzından çıkan gerçeklerin bazı alçaklar tarafindan ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen... 

  • Ömrunu verdiğin şeylerin bir gün basının üzerine yıkıldığını gorursen, ve eğilip, yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen...

  • Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir ve sonra bir yazı-tura oyununda hepsini kaybetmeyi göze alabilirsen... 

  • Ve kaybedip yeni bastan baslayabilir, ve kaybın hakkında bir kelimecik olsun bir şey söylemezsen... 

  • Eger kalp, sinir ve damarlarını eskidikten çok sonra bile işine yaramaya zorlaya bilirsen... 

  • Ve kendinde onlara "dayan" diyen bir iradeden baska bir şey kalmadığı zaman dayanabilirsen... 

  • Eğer kalabalıklarda konuşup faziletini koruyabilirsen 

  • Yahut krallarla gezip halka ait huylarını kaybetmezsen, 

  • Eger ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitemezse...

  • Eğer hiç birini fazla olmamak şartıyla bütün insanları sevebilir... 

  • Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı, altmış saniyelik bir mesafe ile koşup doldura bilirsen... 

  • Yeryüzü ve bütün üstündekiler senindir. 

  • Ve dahası sen bir insan olursun oğlum!...

14 Ocak 2013 Pazartesi

Gücü yetenlerin değil HAKKI YETENLER'in takımdır Beşiktaş







Dünyanın dört bir yanında takım sevgisi kalplerin en kuytu yerlerine büyük harflerle yazılıdır da, bu topraklardaki boğazın çocuklarının sevdaları daha bir başkadır...


Beşiktaş'a sevdalı yüreklerin çarpması, benzemez diğerlerine...


Ne Schalke'yi yaşama bağlayan maden işçilerinin ateşli sevdaları anlatabilir BeşiktAşk'ı, ne de Franco'ya karşı direnişi simgeleyen Barçalıların mağrur duruşları...


İskoçya'da Protestan cemaatinin kendini ifade etme biçimi diye tanımlayabileceğimiz Rangers'ın veya Katoliklerin aynı yere oturttuğu Celtic'in taraftarına sunduğu kimlik, dahası aralarındaki rekabet de sönük kalır Beşiktaş'a duyulan sevdanın yanında.


Bir BeşiktAŞK masalıdır bu...

Yüreğinin tam ortasında haksızlığa isyan vardır Beşiktaşlı'nın...


Şerefli ikinciliklere kapısını ardına kadar açar da, şerefsiz şampiyonlukları iter elinin tersiyle.


Asıl erdemin, oyunun kuralına göre oynanması olduğunu, neredeyse doğuştan kabullenmiştir Beşiktaşlı...


19 Mayıs bugün bayramsa ve bunun böyle kabul edilmesinde Beşiktaş'ın önderliği varsa, altında yatan bu duygudur.


Spor, spor gibi yapılmalı, yarış adaletli olmalı, kazananın kim olduğundan çok, yarışın nasıl yapıldığıdır Beşiktaşlı için önemli olan. 

İroni vardır tribünlerinde, sevda, yeri gelir isyana dönüşse de o isyanın içinde de "Çok sevdik be abi!" sessiz çığlıkları vardır anlayana...


70'li yılların sonlarına doğru şampiyonluğa yaşanan hasret şöyle dursun, kümede kalma mücadelesi yapar hale gelmesine rağmen, 35-40 bin Kartal Yürekli, İnönü'ye toplanır ve "Başın öne eğilmesin aldırma Kartal aldırma" diye dimdik dururdu bu sevdanın ardında...


Tevazu hep ön plandadır Beşiktaş'ta...

Efsane başkanın, şampiyonluğun garantilendiği maçta, ezeli rakibi Fenerbahçe üzülmesin diye şampiyonluk turu attırmayışı bundandır aslında...


"Saray Arabalılar" efsanesinin, rakiplerce yapılan propaganda sonucu sökülüp, "Arabacılar" komedisine dönüştürülmesine seyirci kalmanın altında da bu tevazu vardır, her eleştiriye cevap vermeme asaleti gizlidir bu duruşta...


Anasının ak sütü gibi helal iki şampiyonluğunun hileli yöntemlerle görmezden gelinmesine yıllarca sessiz kalışı asil duygularının bir yansımasından başka bir şey değildi.


Yüreğindeki isyanı, yüzündeki tevazuyla gizleyen Beşiktaşlı, yeri geldiğinde her alanda kafa tutmayı da bilmiş ve hakkını da söke söke almıştır: iki şampiyonluğunu eninde sonunda alması gibi...


Ezeli rakibi Fenerbahçe kırılmasın diye atılmayan şampiyonluk turu nedeniyle alay edişlere sessiz kalmak Beşiktaş tevazusunun tepe noktasıdır... 

Aynı Beşiktaş'ın yıllar sonra 100. yıl kutlamalarında düşman çatlatırken bu konuda da bir çığır açması, "Yaparsan en iyisini yap" felsefesinin multivizyon gösterisi değilse neydi acaba? 


Beşiktaşlı duruşunda yaşamın temel çerçevesi çizilirken ara renklere yer verilmez.


Bazı şeyler yanlış, bazıları da doğrudur...

Siyahlar ve beyazlar vardır, kıvırma payı yoktur Beşiktaşlının kumaşında!


Centilmenliğe aykırı davranan her kim olursa en sert şekilde uyarmayı görev edinen, bırakın sahadaki futbolcuyu, yeri geldiğinde tribündeki seyirciyi bakışlarıyla yerine çivileyen Baba Hakkı duruşudur bu...

Rakipleri "20 milyon taraftarım var" diyerek ülke nüfusunu Çin'le karıştırırken, Beşiktaşlı yürekler, "En çok ben severim" diyerek en büyük gururun resmini asmaktadır gönül duvarlarına. 


Yaşamın inişli çıkışlı yollarında tökezlediğinde ya da dibine indiğinde okyanusların, ölüm noktasında bir yeniden doğuş yaşar Beşiktaşlılık...


Küllerinden doğmak, düşerken yalnız kendine tutunmak Beşiktaşlı yüreklerin, rakiplerince anlaşılamayacak dinamikleridir...


Doğumunun 100. yılında kazanılan onurlu şampiyonluğu iki ezeli rakibini dört kez yenerek taçlandırmasına rağmen kıskançlık kokan eleştirilere sessiz kalmak da Beşiktaş asaletinin başkalarınca kolay kolay anlaşılamayacak bir yansımasıdır aslında.


Van'da soğuktan donan kardeşini İstanbul'da hissetmek, boynundaki atkıyı onunla paylaşmaktır Beşiktaşlılık.

Alayına isyan, inadına destandır bu aşkın bir başka özeti.


"Bugün dost yaralanmış yine gönlüm hoş değil" diyerek Vedat Okay'ı hatırlamaktır.

"Şeref'inle oyna, Hakkı'nla kazan" diyerek en doğru mesajı, en kestirmeden vermektir.


Beşiktaş lehine eyyam yapan hakemi yuhalamak, yürekten haykırışla desibel rekorları kırmak, dünyanın özendiği Liverpool taraftarını dahi kendine hayran bırakmaktır bu aşk hikayesinin ana teması. Gole gol, penaltıya penaltı, kırmızıya kırmızı, ofsayta ofsayt der Beşiktaşlı yürekler... 

Diğer sevdalar bir çocuğun annesine duyduğu sevgi gibiyse eğer, bir annenin yavrusunu sevdiği gibi sever Beşiktaşlı, Beşiktaşını. Anne sevgisi gibi, karşılıksızdır bu sevda..


 Çok güçlü bir gelenek, dünya var oldukça yaşayacak aydınlık bir gelecektir Beşiktaşlılık...

Sporun her alanında cennet vatana hizmet etmek, yeni nesillere en başta spor sevgisini aşılamak ve siyah-beyaz saflarda yer alanlara Beşiktaşlı duruşunu miras bırakmaktır Beşiktaşlılık...