19 Mayıs 2014 Pazartesi

BENFİCA VE F.BAHÇE’NİN KUPA LANETİ!

Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste derler. İster inan ister inanma senin bileceğin iş ama Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası’na 29 yıl hasret kalması, Benfica’nın 1963’den bu yana oynadığı 8 finali de kaybetmesi, canı gerçekten yananların ahının yerde kalmadığının bir kanıtı gibi.

Peki hikayeler nedir şimdi gelelim oraya:
Yıl 1983, Fenerbahçe ve Beşiktaş Türkiye Kupası’nda karşı karşıya geliyor. Kadıköy’deki maç 1-1 sona eriyor, rövanşı ise Beşiktaş 2-1 kazanıyor. İlk maçta hakemin beş-altı kişinin olduğu kalabalığa gösterdiği sarı kart sonradan anlaşılıyor ki MEHMET EKŞİ’ye gösterilmiş. Bundan haberi olmayan Ekşi ve Beşiktaş, rövanşta bu oyuncuyu oynattıkları için hükmen mağlup oluyorlar Fenerbahçe tur atlıyor. Beşiktaş o öfkeyle, en iyi oyuncularından olan ve yıllarca Beşiktaş’tan ekmek yemesi muhtemel görünen Mehmet Ekşi’yle yollarını ayırıyor. Ekşi bir beddua etti mi bilinmez ama o kupa Fenerbahçe’nin kazandığı son kupa oldu. Taa ki 29 yıl sonra tekrar kazanana kadar.

BENFİCA HİKAYESİ DE BAŞKA
 Yıllar önce vefat eden efsanevi Macar Teknik Adam Bela Gutmann, 1961 ve 1962 yıllarında 2 Şampiyon Kulüpler Kupasını kazandıktan sonra ücretine zam istediği için Benfica'dan kovulur. Sadece hakkını istediği için kovulmak ağır gelir 2 kez Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kaldırmış olan Macar teknik adama. Gutmann gider ama giderken de Benfica'yı lanetleyen şu sözleri sarfeder: "Dilerim ki, Benfica, 100 yıl boyunca Avrupa Kupası kazanamaz".
Macar Teknik Adamın bu sözleri söylemesinin üzerinden tam 52 yıl geçti ve bu zaman boyunca Benfica son UEFA finali dahil 8 Avrupa Kupası finali oynadı ve hiç birinden zafer ile ayrılamadı. Benfica bu konuda kendi çapında bir çok çaba sarfetti. Macar teknik adamın mezarında dualar edildi, gıyabında özürler dilendi v.s.

Lanet midir değil midir karar sizin

18 Mayıs 2014 Pazar

FB 28, GS 20, BJK 18, GERÇEK SAYILAR BÖYLE!


Fenerbahçe ve Beşiktaş, 1923 yılında resmen kurulan ve aynı yıl FİFA’nın 26. Üyesi sıfatıyla dünya futboluyla birleşen Türkiye’de sayılmayan şampiyonluklarının peşine düşmek zorundalar.
TFF, ilk “Ulusal Şampiyonasını” 1924'de düzenledi; Türkiye Futbol Şampiyonası.

TFF ayrıca 1936-1950 yılları arasında, “Milli Küme” adı altında ulusal şampiyonalar düzenledi. 
Bu şampiyonaya İstanbul, İzmir, Ankara illerinde düzenlenen bölgesel turnuvalarda başarılı olan takımlar katıldı ve lig usulüyle oynandı.

Türkiye Futbol Şampiyonası'nda, Fenerbahçe 3, Beşiktaş 2 şampiyonluk kazanırken Galatasaray bu şampiyonada hiç şampiyonluk kazanamadı. 

Milli Küme liglerinde Fenerbahçe 6, Beşiktaş 3 şampiyonluk elde ederken Galatasaray1 kez şampiyonluk kazandı. 

Özetle  1924-1950 arasında oynatılan, 2 ulusal şampiyonada, Fenerbahçe'nin 9, Beşiktaş'ın 5, Galatasaray'ın ise1 şampiyonluğu var. 
Bugüne kadar bu şampiyonlukyar YOK sayıldı. YOK sayanlar kah, o yıllarda futbol amatördü (Sanki dünyanın diğer ülkelerinde o yıllarda profesyonellik varmış gibi) dediler, kah, “Bazsı seneler iki turnuva aynı anda yapıldı bir yılda iki şampiyon mu olur” mazeretleri ürettiler.
Oysa o yıllarda bizim ligimiz adı geçen liglerdi. Bugün Spor Toto Süper Lig ne ise, o yıllarda da Türkiye Şampiyonası ya da Milli Küme aynı şeydi.
Bu arada bazıları da “O sezonlarda sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi belli illerin takımları liglerde oynuyordu bu nedenle ulusal lig olarak kabul edilemez” diyerek Lefterler’i, Baba Hakkılar’ı boş yere oynamış duruma düşürdüler.
Oysa şu andaki Süper Ligimiz’in ilk 8-9 yılında da sadece İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana takımları oynuyordu.
Yani. Yanisi şu, Türkiye Futbol Şampiyonası ve Milli Küme ile, bugünkü Süper Lig’in ilk 8-9 yılı arasında profesyonellik dışında hiçbir fark yoktur. Üç lig de, dönemsel olarak ütlke genelini temsil yetisine sahiptir ve üçü de dönemine göre ULUSAL liglerimizdir.
İşte bu nedenle Beşiktaş ve Fenerbahçe yıllarca Galatasaray lobilerinin etkisiyle YOK sayılan bu şampiyonlukların peşine düşmeli ve gerçek tablonun Fenerbahçe; 28, Galatasaray; 20, Beşiktaş; 18, olduğunu kabul ettirmelidir.
Aksi halde ülke futbol tarihimizin yarısını yok saymaya devam etmiş oluruz ki, bu da kendi kendimizi inkar etmekle eş anlamlıdır.

Bu arada kimleri YOK SAYDIĞIMIZI MERAK EDENLER aşağıdaki örneklere bir göz atabilirler: 


HAKKI YETEN: (d. 1910, Vodina - ö. 16 Nisan 1989, İstanbul), forvet mevkiinde görev almış Türk futbolcu, teknik direktör ve spor yöneticisi.Baba Hakkı lakabıyla da tanınan Yeten, 1926-1931 yılları arasında Karagümrük'te oynadı. 1931 ile 1948 yılları arasını geçirdiği Beşiktaş'ın tarihindeki önemli isimler arasına girdi.
LEFTER: 1943'te askere gitti, 4 yıl süren askerlikten sonra 1947'de İstanbul'a döndü ve Fenerbahçe kulübüne girdi. Fransa’da 4 yıl oynayan Lefter, 1953-1954 sezonundan itibaren yeniden Fenerbahçe'de top koşturmaya başladı. Aynı sezon, gol kralı olan Lefter, 1964'e kadar toplamda 17 yıl giydiği Fenerbahçe forması altında 400'ün üzerinde gol kaydederek erişilmesi güç bir rekora imza attı.
 

GÜNDÜZ KILIÇ: 1919'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ne girdi ve futbol kariyerine Galatasaray Spor Kulübü' nde forvet olarak başladı. Futbola ara verip üniversite eğitimi için 1938'de Almanya'ya gitti. Türkiye'ye döndüğünde Ankara Demirspor'da oynadığı 1945-1946 arası hariç, yeniden Galatasaray Spor Kulübü formasını giydi ve iki lig şampiyonluğu yaşadı. 










10 Mayıs 2014 Cumartesi

BU FACİAYI UNUTAMAM BİR GARSON DÜNYAYI YAKMIŞTI!



Şimdi diyebilirsinizki;


Turizm sitesinde böyle facialara ne gerek var. Amacım, yaşanan olaylardan ders almak, deneyimlerden yararlanmak. Zira, gerek eğlence yerlerine girerken gerekse konaklamak için secilen otellerde meydana gelebilecek bir olay anında acil çıkışın nasıl ve nerden yapılacağını önceden kestirmek ve planlamak gerektiğini vurgulamak. Hayatta görülebilecek en kötü manzara yanmış insan cesedidir bu yüzden konuya sadece üç fotoğraf koyuyorum.

21 Kasım 1982 günlerden cumartesi Türkiyenin en iyi polis muhabirlerinden biri olan Bülent Demir'le birlikte gece çalışıyoruz. Her zamanki gibi saat 18:00 işe geldim. Burcumun özelliği o gün içimde büyük bir sıkıntı tedirginlik var. Bülent dedim bugün büyük bir olay olucak, bir kaç saat gecti. Belki 21:00 belki 22:00 oldu, işte oldu dedi. Polis telsizi Nişantaşında freni patlıyan bir aracın evin salonuna girdiğini anons ediyordu. Bu değil dedim, ama gittik olayı fotoğraflarken bunu bırakalım Ataköy'e gidiyoruz dedi. Ulaştırma servisi görevlisi İstanbul Beyfendisi Mehmet Nuri Bey'in aracıyla hızla Ataköy motellerinde yangın anonsuna gitmek üzere ayrıldık. Bir elimle torpito gözünü bir elimle tavanı tutuyorum yani öyle huzursuzum ne çekeceğimi görmeden biliyorum. Geldiğimiz yer daha önceden baruthane olarak kullanılan Ataköy de tarihi taş bir bina olup tavernaya çevrilen bir eğlence yeri, tek çıkışı var.

Kapıdaki tüp gazlı ısıtıcıya kibriti çakan garson tüpün patlıyarak yanmasına, devrilmesine ve dekorların yanarak çıkış kapısını tıkamasına neden olmuştu. Havaya yayılan zehirli gazları teneffüs eden 21 kişi ölmüştü. cesetler bir bir dışarıya çıkarılıyor midesi kalkan itfaiye erleri yerlere çömelip istifra ediyorlar. Yangın geçirmiş tavernaya girdim. Elektirik kesik içersi sıcak buhar ve duman dolu göz gözü görmüyor. Böyle durumlarda soğuktan sıcağa girdiğiniz zaman makineler, flaş ısı farkına anında adapte olamaz terter buğu yapar ve flaş vurduğunuz yerde dumanda kalır arkasını aydınlatmaz, şartlar zordur yani.

Salon cehennem gibi Vedat Çetinkaya'nın yeni olarak tanınan tavernada 21:30 da başlıyan Yeşilova Esnafspor kulubünün geleneksel gecesi bir bölümü alkollü olan davetlileri dışarı çıkamamış oldukları yerde ölüme teslim olmuşlardı. Birşeylerin üzerine basa basa karanlıkta tavernanın en uç noktasına gittim. Orkestra elemanlarının pencereden atlayıp kaçtığı bölümde yerdeki saksafonu alıp masanın üzerine koydum. Bu olayın ismiydi maksimumdan bir anda minimuma inişti. Eğlenirken öldüler fotoğrafıydı. Gercekten de 4 ü kadın 21 kişi savaşta değil eğlenirken ölmüş, tek kapılı tavernadan çıkamamıştı. 30 dan fazla yaralı kapıya hucum edince ezilenler olmuş yaralılar hastahanelere taşınmıştı, duman paniği ölü sayısının daha da artmasına neden olmuştu. Yeşilköy-Bakırköy-Fatih itfaiyesi şok içindeydi ölenlerin yakınları kriz geçiriyordu.Canhıraş çığlıklar atıyordu bina tarihiydi tadilat yapılıp başka çıkış kapısı açılamamıştı, nasıl ruhsat verilmişti konuşulanların arasındaydı.

İstanbul da bulunan İçişleri Bakanı Selahattin Çetiner olay yerine gelmişti onu Vali Nevzat Ayaz, Merkez Komutanı Tümgeneral Kemal Yüksel ve Emniyet müdürü Şükrü Balcı karşılamıştı ve bakan olayın üzücü olduğunu söylemişti. Bld. Bşk. Apdullah Tırtıl buraya nasıl ruhsat verildiğini anlıyamadığını belirtmiş, İtfaiye md. Ali Erdal Yücel de topluca bulunan yerlerde birden fazla çıkış kapısı şarttır, tüplerinde bina dışında bulundurulması gerekir bir çok eğlence yerinin bodrumda olması itfaiyenin müdahalesini zorlaştırdığını belirtmişti.

İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Ulusoy ise bu tip yerlerde ısınma aracı olarak tüp kullanmanın sakıncalı olduğunu vurgulamış. Türk haftası nedeniyle Mısır'da bulunan tavernanın sahibi Vedat Çetinkaya ya yangın faxla bildirilmiş. Gelen cevapta vedat Çetinkaya kimsenin burnunun kanayıp kanamadığını sormuş, geri gönderilen cevapta 21 ölü olduğu yazılınca şok geçiren Çetinkaya hastahaneye kaldırılmıştı.

Gazeteyi tam sayfa yıkmış, tavernada facia başlığıyla bir tanesi 10 sutun, yarım sayfa ve diğer 3 fotoğraflarla birinci sayfayı kaplamıştım. Bu sayfa ile yazı işleri müdürü Seckin Türesay o yıl Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yılın en iyi sayfa sekreteri ödülü kazanmıştı ..!

TURGAY DEMİR'İN NOTU:
NOT: O gece Esnafsporlu bir futbolcu olarak bende aradaydım. Rahmetli Tugay Toksöz'ün uyarısıyla sahne arkasındaki bir pencereden dışarı çıkarak hayatta kaldık çok şükür. Yıllar sonra bu bilgileri internette bulunce 30 sene önceyi hatırladım. Büyük bir facia yaşamıştık Allah benzerinden beterinden saklasın.